Samuel Beckett

Samuel Beckett biyografi türüne hep kuskuyla yaklasmis bir yazardi. Peki dünyayi yadsimis, bir oyununda yazdigi gibi hayata lanet etmis böyle bir yazarin hayati nasil anlatilir James Joyce biyografisiyle tanidigimiz Andrew Gibson bu zorlu isi üstleniyor ve yazarin yasamini tarihsel kosullarla sanat arasindaki ince bir akintiya indirgeyen minimalist bir Beckett biyografisi sunuyor. Dahasi, Beckettin, temel unsurlarina indirgenmis, ilk bakista dis dünyaya ve tarihsel olgulara hic gönderme yapmayan oyun, öykü ve romanlarinda yazarin kendini icinde buldugu tarihsel baglamlarin izlerini saptamak gibi, basta pek cok okurun kaslarini süpheyle kaldirmasina neden olabilecek bir ise girisiyor. Gibson, Beckettin Irlandadaki sinifsal-kültürel arka planini, Pariste cole Normale Supérieure cevresinde gecirdigi yillari, Londrada Irlandaliligiyla yeniden yüz yüze gelmesini, Ikinci Dünya Savasi arifesindeki Almanyada tanik olduklarini, savas boyunca ve sonrasinda Fransada yasadiklarini, Soguk Savas yillarinda dünyaya nasil baktigini, bütün bu sürecte uluslararasi üne sahip bir yazara dönüsmesini adim adim izliyor ve bütün bu deneyimlerin Beckettin yazdiklarinda nasil izler biraktigini arastiriyor.Bildigimiz Beckett imgesini zenginlestiren, karmasiklastiran, yirminci yüzyilin bu en büyük yazarlarindan birinin koyu karanliginin icinde isigin tamamen eksik olmadigini gösteren özgün ve siki örülmüs bir elestirel biyografi.